KÜLPERİSİ
sitede internette

Özlediğim şimdi çok uzaklarda...


Hafta sonları kordonda yürümenin zevki, martıların garip çığlıkları arasında yükselen neşeli kahkahalarım, vapurla karşıya geçerken saçlarımın denizdeki dalgalardan daha ahenkli hareketi, tıpkı o şarkıda ki gibi “alsancakdan aşağıya elimizde biralar”, şehrin en gözde pastanelerinde yediğim enfes krokanlı pastalar… (Bir daha senelerce o tada ulaşamayacağını bilsen, her defasında kilolarca tüketirdin)

“Anlamadım neymiş neymiş ,Önce canmış sonra canan , Kim demişse yanlış demiş ,Önce canan sonra canan “ (Canan da canan… Divan edebiyatına fazla düştün sen. Oturduğun bile divan değilken… Almıyorsun güya adamın adını ağzına ama hiç aklından çıkmıyor, fısıltıyla bile söyleyemiyorsun adını , onun adını taşıyan her kese gözlerin dalıp dalıp gidiyor.)

İyi bir eğitim, şehrin en güzel semtindeki süslü püslü hayat, mühendislik unvanı, lisede başlayan bilgisayar eğitimin ve düştüğün çukur!!!! ( Mühendislik unvanın ne diye gurur oldu ki şimdi sana? Sen adresin belli olsun diye okuyanlardan değil miydin ? Hep öyle demez miydin ? Ama sende haklısın beee o unvan oturttu seni o aralar sarraf vitrininin ardına… Ahahaha ben gülüyorum sen ağladın ağlayacaksın. Tamam kabul ediyorum o bilgisayar eğitimi de hocalık yaptırdı bi dönem sana. Ağlama beee )

“Canan” da arıyor arada bir. Sesi titrek, sesi ürkek, sesi giderek yabancı… Gel diyor, dön geri. Ama demiyor ki gel ben varım! Elinden yine tutarım demiyor… Hocalar da arıyor arada gel birkaç yerde iş ayarlarız heba etme kendini oralarda… Neye göre heba? Kime göre ? Neydim ki ben ? Şimdi neyim ? Ne olacağım? O koca bilinmezlik uçurumunda kendi sorularımı, kendi sesimin ekolarını duymak ne kadar ürkütücüydü…

Kötü iç ses sus deyip kafama vurasım var. (Ben kötü değilim güzelim!! Ben senin en gerçek yanınım. Ben senin kelimelere bile dökemediğin senden daha çok sen olanım!Sıkıyorsa yazsana parantezin dışına “canan”ın adını !!!!)

Bir sarraf vitrininin ardında bolca altın tartıyorum artık… Gözüm dalıp dalıp gidiyor rengine, parlaklığına… Nasıl geldim ben buraya? Ne işim var bu tezgahın ardında? Hiçbir fikrim yok. Geceleri radyonun soğuk odasında iki kelimeyi bir araya getiremeyen ama kendilerini ülkenin en ünlü sunucusu sanan şebeleklere ne diyeceklerini yazıp veriyorum ellerine… ( Nasıl arkana bile bakmadan kaçtın ama o şebeleklerden biri seni gecenin bir yarısı öpmeye kalkınca)

Keşkeleri hiç sevmeyen ben; hayatımda ki birkaç keşkeden birini, sen bana ardımda bıraktığım arabamı gönderdiğinde sarf ettim… Keşke; bana o arabayı yollayacağına, sen gelseydin bana… Daha çok gülerdi gözlerimin içi ve daha çok ısnırdı içim baba…

0 yorum:

Yorum Gönder

 

W3C Validations

Cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Morbi dapibus dolor sit amet metus suscipit iaculis. Quisque at nulla eu elit adipiscing tempor.

Usage Policies