O kadar uzun geldi ki o yol… Oysa ne sıradağların arasından geçti ne de dibi görünmez uçurumların yanından… Uçurumlar da geçit vermeyen o sıradağlar da içimdeydi… Her şeyi geride bıraktığım yanlışında olduğum o anlarda, her şeyin küçücük naylon bir poşetin içinde çoktan yer aldığını bilemedim… (Dan dan nasıl öğrendin ama nereye gidersen git kaçtıklarının hep senden bir dakika önce olay mahalline vardığını…)
Gecenin bir yarısı cebinde 10 lira… Yedi kilometre yolu nasıl yürüdün … (Sonra sonra tebrik ettim ama kendimi… Cesaretimi, deliliğimi kutsadım zafer sandığım yokluklarda… )
Gecenin bir yarısı. Elinde hayatını tıktığın bir küçücük poşet. Aklında ardında kalanlar. Yanında hiç kimse…. (Yürüüüüüüü…)
Ne çok ağladım günlerce… Annesinin eteğine yapışıp, tepine tepine ağlayıp çikolata isteyen küçücük bir kız çocuğu gibi… (Kim duydu ki hıçkırıklarını senden başka?) Hiç unutmuyorum neydi o benden güzel olmayan kadının adı? Her ne idiyse… “Hayalet” filmi vardı o zamanlar tv de izleyip sabaha kadar ağlamıştım. (Hııı onu da duyduydu senin o güzelim canan!!! Adam gözünün içine baka baka sana başka biri daha var hayatımda, ne senden ne ondan vazgeçemiyorum dedi. Alıklık işte!! )
Benim kadar üzülüp ağladı mı acaba geride kalanlar? Ya sen baba ? Değdi mi ömrünün son birkaç ayında bizi bizsiz bırakmaya?
0 yorum:
Yorum Gönder