KÜLPERİSİ
sitede internette

Çivi Çiviyi Söker/Mi?


Eski. Ve yırtık. Ve solgun. Ve durgun… Yine, yeni, yeni baştan sonu bildik nağmeler… Hırs mı? İntikam mı? Kendimden mi? Senden mi? Benden mi? Ondan mı ? Bizden mi? Birbirinden farklı ama cevabı hep aynı…

Hiç konuşmadık kadehler bitene kadar. Ne o benim şaşkınlığımı yüzüme vurdu, ne de ben ona teşekkür ettiğime dair bir tek laf etmedim…

Gece sona erdi. Bense yerimden hiç kalkmadım tüm dinleti boyunca. Önümdeki kadehin hiç bitmemesini diledim. Hiç de bitmedi zaten. O bitti, birileri hiç sormadan, teklif etmeden, sahibine itaatkar bir köpek gibi verilen emri eksiksiz yerine getirdi…

Her kes dağılmaya başlayınca yerimden kalkmak için yaptığım hamle, gözlerini benden saatlerdir hiç ayırmayan Cem’in otur diye emreden bakışıyla mat edildi. Neden itaat ettiğimi de bilmiyordum ama kalkacak kudreti o an bulamadım kendimde. (Hadi ordan be! Her kese bunu yutturabilirsin ama, bana asla :) Kalkmadın çünkü; Cem’in bakışlarında ki yakarış hoşuna gitti. Kalkmadın çünkü; Cem’i daha o koltuğa oturduğun ilk anda elde ettiğini biliyordun. Kalkmadın çünkü; yaralarını saracak sakin bir limanı görüyordun!)

Bir bir boşaldı koca otel. Ne yerimden kalktım, ne de tek bir cümle kurdum. Cem; tüm misafirleriyle tek tek ilgilenerek uğurladı ve çok muhterem konuğu da odasına yerleştirip elinde kahvelerle geri döndü.

“Sade” dedi. “Nasıl içtiğini bilmiyorum ama duruma en uygunu bu gibi geldi.” Sesim hiç çıkmadı yine. “Sağol” dedim. Tek kelime etmedik. Sessizce içtik kahvelerimizi. Geceyarısını geçeli çok olmuştu. Benden beklemediği kadar hızla ve yine beklemediği kadar ayık olarak dikildim ayağa. “Teşekkür ederim” dedim ve kapıya yöneldim. Benden daha çevik ve ayık olduğunu kanıtlamak istercesine kapıyla aramda bitiverdi. “Ben bırakayım, bu saatte taksiyle uğraşma” dedi. Attığım kahkahanın sesinden kendim bile ürktüm. Boşalan lobide çınladı resmen sesim. Yüzünde ki ifade, neden güldüğümü anlamadığının en açık ibaresiydi. “Benim arabam var! Sağol “ dedim.

Birbirinden telaşlı adımlardı bizimkiler. Ben arabaya doğru yürümüyor resmen koşuyorken, o; bana ne diyeceğini bilememekle bana yetişmek arasında bocalayarak giderek hızlanıyordu. Arabanın kapısını açmamla kapının kapanması da bir oldu. “Dur artık, yoruldum” dedi. Ne var, ne istiyorsun der gibi baktım yüzüne. Küfreder gibi. Küçümser gibi. Bana daha fazla köle olman lazım der gibi…

“Bu gece sesini nerdeyse hiç duymadım. Yarın konuğu gezdireceğiz katılmak ister misin ? Hem sesini de duyarım belki böylece?” Hiç tereddüt etmeden “Tamam” dedim. (Yapacak daha iyi bir işin olmadığı gibi yalnızlığına yeni bir oyuncak olacağını düşünüyordun. Ama öyle olmadı…) Yeniden arabaya binip kontağa anahtarı soktuktan sonra, yine içindeki heyecanı dizginleyemeyen Cem’in cama vuruşuyla gülümsedim. Başımı gülümseyerek “yine ne var” der gibi iki yana sallarken, diğer yandan da camı araladım. “Sabah 10’ da lobide derken, sesinin titrediğini ve bunun beni ne kadar gereksiz bir şekilde mutlu ettiğini hiçbir zaman öğrenemedi… Ama ben emindim ki; ardımdan arabamın çıkardığı sesi dinleyerek de o mutlu olmuştu… Ve dakikalarca orada durup ardımdan baka kaldı…

“Zaman alışmayı öğretir” derdin hep baba… Bunu öğrenmek istemiyorum. Ben alışmak değil; seni, kendimi, her şeyi mi geri istiyorum….
…..

0 yorum:

Yorum Gönder

 

W3C Validations

Cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Morbi dapibus dolor sit amet metus suscipit iaculis. Quisque at nulla eu elit adipiscing tempor.

Usage Policies