KÜLPERİSİ
sitede internette

BİL-Mİ-YO-RUM


Sabah kalktığında aynadaki “sen” i tanıyamamak, hayatın boyunca hiç görmediğin birine bakıyormuşçasına kayıtsız ve boş gözlerle bakmak… Olanca sessizliğe rağmen kulaklarında duyduğun bir sürü haykırış, saçma sapan tonlamalarda kahkahalar ve bitmek tükenmek bilmeyen hıçkırık sesleri… Başını duvardan duvara vurup hepsini bir anda susturmayı istemek… Akabinde başına geleceklerin şimşek hızıyla zihninde canlanması. Her yer kan. Her yer hüzün. Her yer, her şeye inat, sana inat ölümle yençeleşen hayat…

Hemen hemen her sabahım böyle başlar oldu. Kurtulamadığım yabancı yüzümden ve tanımadığım ürkütücü seslerden kurtulabilmek için, başımı duvara vurmak yerine kendimi mabedin ıssızlığına atıyordum. Bu da öyle bir sabahtı. Hatta bırak sabahı; sabaha kavuşmaya çalışan gecenin son adımlarına denk gelen saatlerdi. Bir süre daha bekleyip en azından güneşin soluk da olsa bir ışığını, hem benim hem de yeryüzünün karanlığına ulaştırması için bekledim. Küçük termosuma kahvemi de koyup birlikte mabede gittik. Ne kadar yürüdüm bilemem ama Cem’e gitmek için vakit gelmişti…


Dakikalarca o aptal otelin önünde bekledim. Arabanın içinde oturmaktan sıkılınca inip, arabanın çevresinde onlarca tur attım. Sinirlerime hakim olamıyordum zaten son zamanlarda ve şu durumda da olmak çok mümkün değildi. Hırsla otelden içeri girip Cem’i sordum. Yaklaşık bir saat kadar önce kahvaltıyı dışarıda yapmak için konuklarıyla birlikte çıktıklarını duyduğum an tüm hırsımı gözlerimden fışkıran alevden ödü patladığı her halinden belli olan görevliden çıkardım.

Arabaya kadar nasıl gittim, kontağı nasıl çevirdim ve mabede ne zaman geri döndüm, orada ne kadar kaldım, ne yaptım?.... BİL-Mİ-YO-RUM!


Bu kez beklediğim şey gecenin sabaha kavuşmak için attığı son adımlar değil; günün geceye kavuşabilmesi için koşmasına yardım edebilmekti… Hava daha kararmamıştı ama benim daha fazla bekleyecek sabrım kalmamıştı. Yeniden arabaya bindim ve otele gittim. Resepsiyona yöneldim. Sabahki zavallı çocuk hala oradaydı ve daha ben kapıdan girerken eli telefonun tuşlarında gezmeye başlamıştı bile…

Zavallıcığın konuşmasına hiç izin vermedim. Önüne dikildim ve o gece şehrime gideceğimi ve eğer yaptığı terbiyesizliğe dair affedilme gibi bi düşüncesi varsa Cem’in beni şehrimdeki barda bulabileceğini söyleyip; barın adını ve yerini söyledim. Sonrada arkama hiç bakmadan arabama binip şehrime tam gaz yola çıktım… (Alıksın kızım sen dediğim anlarda bana kızıyorsun ama ALIKSIN! Çocuk nasıl haber verecekti sana? O zaman herkesin cebinde telefon mu vardı? Hadi onda vardı da sende olmadığı gibi sabit numarana da sahip değildi zavallıcık. Nasıl ulaşacaktı sana? Ahahahaha ay çok güldürüyorsun sen beni. Öfkene ve hırsına yenildiğin anlarda yaptığın şuursuzluklar ve çocukluklar giderek büyüyor ve ne yazık ki beni çok korkutuyor….)

0 yorum:

Yorum Gönder

 

W3C Validations

Cum sociis natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Morbi dapibus dolor sit amet metus suscipit iaculis. Quisque at nulla eu elit adipiscing tempor.

Usage Policies